Tekrar güne nasıl geldiğimin izahına girmeyeceğim artık. Yaşımdan çok yaşadım demek, tekrar tekrar altından üstünden çize çize irdelemek, yarınıma ket vururken bugünün şu anlığını tereddüte sokuyor. Beni ne zaman terk ettiğini unuttuğumu fark ettim mesela, dün mü terk edilmiştim yo yo bugün mü terk edileceğim yoksa, hayır ya tabi ki kesin yarın terk edileceğim tahminlerimle yuvarlanırken yelkovanından akrebine, başımın döndüğü anda duruyor zaman, nihayetinde bende. Temiz hava almak için camı açıyorum. Buna hevesimin olması beni şaşırtırken gözlerim ellerimi izliyor, sanki ebemin parmağını tutma anımda ki gayretimi hatırlıyorum. Ne büyülü an, oksijen ciğerlerime doluyor ağlamak istiyorum. Göz göze geliyorum camda ki yansımamla, her baktığım sen oluyordu Firdevs, oysa bu adamı yeni görüyorum. Zihnimin derinliklerinden bir uğultu ‘ben demiştim’ diye tıslıyor, bilincim el değiştiriyor sanki. Süs lahanasının taze havaya meylini görüyorum, içimde bilmediğim bir tomurcuklanma hissi, sanırsın içimde süs lahanası yeşertiyorum . ‘Ben demiştim Hikmet, her şey geçeceği zamanı bekliyor’ diyor bu defa, uğultudan tıslamadan eser yok bildiğin kırkında adam sesi. Adımı da nereden biliyor ben unutmak isterken kim bu, beni kendi zamanına çağırıyor?
Nasıl da herkes sırasını bekliyor öyle. Kah sinsi bir gülüşle kah çırpınır görünüşte nasıl da ben demiştim demek için bekliyorlar insanın tepesinde, içinde bir yerlerde. Onu bunu geçtiğimi sanırdım Firdevs, sen giderken götürdün sandım peşinde onca insanın umrunu. Bir tek sen umrumdaydın, ben dahil herkes umrumda değildi artık. Kendimi bulmam için seni kaybetmem gerekirdi adalı kabullenişlerimle, sana soruyorum Firdevs, beni bulunca mı beni terk edince mi kendine eriştin ne dersin? Burada olsan da olmasan da ' bu seni artık ilgilendirmez' derdin biliyorum. Kör bıçağın keseceği tutmuş gibi, paslı silahın patlayası gelmiş gibi, geberik karabaşın beni görünce ısırması gibi bildiğimi sandığım netliğinde, yittiğim cümlelerin vardı hep senin. Bana ' sen hissettiğini değil hissetmek istediğini konuşuyorsun Hikmet' derdin, bunun beni yalancı ettiğini söylerdin. Yalancılığımdan değildi Firdevs, öyle olsaydı da sana yalancı değildim. Herkes gibi biraz yabancılığımdandı en çok kendime yalancıydım. Bunu anlamak istemedin.
Galiba yavaş yavaş yol alıyorum kendi dehlizlerimde, en azından kendime söylediğim yalanlarımı yakalıyorum kör karanlıkta. Sana diye kurduğum cümlelerin gaddarlığı tanıdık gelmemeye başladı artık bana. Rollerimden sıyrılıp rolüne bürünüyordum, sen gibi sana saldırıyordum. Memnun muydum? ' Şimdi de beni mi kötülüyorsun onca yaptığına bakmadan' demeden sen, ben diyeyim, ' Sen hep kötüydün hep iyi olduğun kadar. Geçişin yoktu uçurumdun. Şimdi söyle Firdevs, sen böylesine uçurumken sana erişebilmek uğruna uçtuğum için kuş mu, estiğim için rüzgar mı oldum ? Ne yaptımsa, ne dedimse sendin. Beni anla diye öyle çok sen oldum ki kendini gördükçe, senden başkası olsun istemedin.' Bunu en başta ben kabul ettim. Mizaçlarına göre hal değiştirdim insanların, bir kabı doldurma gayretim diğer kaptan taşmama sebep oldu. Galiba olanları hak ettim.
Hissetmek istediğimi demekten vazgeçip en başında böyle olacağımızı deseydim sana, sen yine giderdin ikimizde biliyoruz Firdevs. Değişmek için çok geçti ikimiz içinde, dönüşmek içinde gönülsüzdü ikimizden biri. Daha öncesi daha sonrası olmazdı zamanda kıyaslanacak, ardından ben demiştim yokluğu kalırdı zihnimde kurulu bomba gibi. İnsanın zihninin kedine düşmanıymış gibi çalışması nasıl olur düşündün mü hiç? Yaşam tecrübesi en nihayetinde bile bile lades olmakken, ben demiştimlerle kuşatılan bir ömür nasıl geçer?
Bir yerde hata ettiğim ve hatamda ısrar ettiğim doğrudur, artık kabul edebilirim. Ama kimim ki ben Firdevs sen söyle, tek başıma hata denilen o büyüklükte ki bir şeyi, nasıl yoktan var edebilirim. Hikmetimden sual olsun isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder