4 Aralık 2020 Cuma

Hikmetimden Sual Olunsun İsterim |-2-|

Tekrar güne nasıl geldiğimin izahına girmeyeceğim artık. Yaşımdan çok yaşadım demek, tekrar tekrar altından üstünden çize çize irdelemek, yarınıma ket vururken bugünün şu anlığını tereddüte sokuyor. Beni ne zaman terk ettiğini unuttuğumu fark ettim mesela, dün mü terk edilmiştim yo yo bugün mü terk edileceğim yoksa, hayır ya tabi ki kesin yarın terk edileceğim tahminlerimle yuvarlanırken yelkovanından akrebine, başımın döndüğü anda duruyor zaman, nihayetinde bende. Temiz hava almak için camı açıyorum. Buna hevesimin olması beni şaşırtırken gözlerim ellerimi izliyor, sanki ebemin parmağını tutma anımda ki gayretimi hatırlıyorum. Ne büyülü an, oksijen ciğerlerime doluyor ağlamak istiyorum. Göz göze geliyorum camda ki yansımamla, her baktığım sen oluyordu Firdevs, oysa bu adamı yeni görüyorum. Zihnimin derinliklerinden bir uğultu ‘ben demiştim’ diye tıslıyor, bilincim el değiştiriyor sanki. Süs lahanasının taze havaya meylini görüyorum, içimde bilmediğim bir tomurcuklanma hissi, sanırsın içimde süs lahanası yeşertiyorum .Ben demiştim Hikmet, her şey geçeceği zamanı bekliyor’ diyor bu defa, uğultudan tıslamadan eser yok bildiğin kırkında adam sesi. Adımı da nereden biliyor ben unutmak isterken kim bu, beni kendi zamanına çağırıyor?

Nasıl da herkes sırasını bekliyor öyle. Kah sinsi bir gülüşle kah çırpınır görünüşte nasıl da ben demiştim demek için bekliyorlar insanın tepesinde, içinde bir yerlerde. Onu bunu geçtiğimi sanırdım Firdevs, sen giderken götürdün sandım peşinde onca insanın umrunu. Bir tek sen umrumdaydın, ben dahil herkes umrumda değildi artık. Kendimi bulmam için seni kaybetmem gerekirdi adalı kabullenişlerimle, sana soruyorum Firdevs, beni bulunca mı beni terk edince mi kendine eriştin ne dersin? Burada olsan da olmasan da ' bu seni artık ilgilendirmez' derdin biliyorum. Kör bıçağın keseceği tutmuş gibi, paslı silahın patlayası gelmiş gibi, geberik karabaşın beni görünce ısırması gibi bildiğimi sandığım netliğinde, yittiğim cümlelerin vardı hep senin. Bana ' sen hissettiğini değil hissetmek istediğini konuşuyorsun Hikmet' derdin, bunun beni yalancı ettiğini söylerdin. Yalancılığımdan değildi Firdevs, öyle olsaydı da sana yalancı değildim. Herkes gibi biraz yabancılığımdandı en çok kendime yalancıydım. Bunu anlamak istemedin.

Galiba yavaş yavaş yol alıyorum kendi dehlizlerimde, en azından kendime söylediğim yalanlarımı yakalıyorum kör karanlıkta. Sana diye kurduğum cümlelerin gaddarlığı tanıdık gelmemeye başladı artık bana. Rollerimden sıyrılıp rolüne bürünüyordum, sen gibi sana saldırıyordum. Memnun muydum? ' Şimdi de beni mi kötülüyorsun onca yaptığına bakmadan' demeden sen, ben diyeyim, ' Sen hep kötüydün hep iyi olduğun kadar. Geçişin yoktu uçurumdun. Şimdi söyle Firdevs, sen böylesine uçurumken sana erişebilmek uğruna uçtuğum için kuş mu, estiğim için rüzgar mı oldum ? Ne yaptımsa, ne dedimse sendin. Beni anla diye öyle çok sen oldum ki kendini gördükçe, senden başkası olsun istemedin.' Bunu en başta ben kabul ettim. Mizaçlarına göre hal değiştirdim insanların, bir kabı doldurma gayretim diğer kaptan taşmama sebep oldu. Galiba olanları hak ettim.

Hissetmek istediğimi demekten vazgeçip en başında böyle olacağımızı deseydim sana, sen yine giderdin ikimizde biliyoruz Firdevs. Değişmek için çok geçti ikimiz içinde, dönüşmek içinde gönülsüzdü ikimizden biri. Daha öncesi daha sonrası olmazdı zamanda kıyaslanacak, ardından ben demiştim yokluğu kalırdı zihnimde kurulu bomba gibi. İnsanın zihninin kedine düşmanıymış gibi çalışması nasıl olur düşündün mü hiç? Yaşam tecrübesi en nihayetinde bile bile lades olmakken, ben demiştimlerle kuşatılan bir ömür nasıl geçer?

Bir yerde hata ettiğim ve hatamda ısrar ettiğim doğrudur, artık kabul edebilirim. Ama kimim ki ben Firdevs sen söyle, tek başıma hata denilen o büyüklükte ki bir şeyi, nasıl yoktan var edebilirim. Hikmetimden sual olsun isterim.


Hikmetine Suali Olan Hikmet |-1-|

Konuş benimle. Susmuyorsun, bu susmuşluğundan öte gitmişliğinin sessizliği biliyorum. Yine de konuş benimle, bir şekilde duyarım seni. 'Hadi canım sende' deme yine. Bana gel deyişli git anlamlı cümleler kurmadan, konuş benimle. Yeniden anlamımı bulana kadar.

Ben çok konuşuyorum seninle. Gece geç kalıyorum uykuya, yatamıyorum sohbetimiz bölünecek diye. Sabah da erkenden kalkıyorum kendiliğimden, sızmışlığımdan kaldığım yere. Yoğun bir tempoyu aşmaya çalışıyorum sana varana kadar, üstesinden gelmem gereken hatıralar var. Burnuma çalınıyor çiğ çay kokusu, kahvaltı hazır olmak üzere. Acele etmeliyim, dişimi fırçaladıktan sonra daha aynada dişlerimi sayacağım. Eğer yedi yaşındayken bunu akıl etmiş olsaydım, lavaboya öylece düşüp giden dişimi otuzuma kadar saklar, senden değil diş perisinden dilerdim benimle konuşmanı. Biraz müsaade et şimdi bana, kaçırdığım ilk fırsatı yad edeceğim.

Biliyor musun aldığın muhabbet kuşu da hiç konuşmuyor diğeriyle. Bir tane de ben aldım, bari onlar konuşabilsin diye. Hala Ayşen Teyze ile yaşıyorum bu arada. Yaşıyorum dediğime bakma, onla da konuşulmaz oldu iyice, kalıyorum yanında sadece. Rafa dizilmiş domates kavanozları olur hani ya da kimin kurduğu çoktan unutulmuş turşu bidonları istiflenir ardiyeye, öyle bir aradayız işte. 'Kuzenine de teyze demek ne garip' deyişin çınlıyor kulağımda ve ‘kuzen teyze çay oldu mu?’ diye seslenişini duyamadığında ki kıkırdayışın. Çayı yine çok kişilik demlemiş kuzen teyze, iki bardak içtikten sonra gelmeyenlerin tüm haklarını çiçeklerin diplerine gübre olsun diye dökecek belli ki. Bu sabah seni çok özlemiş olarak uyandığımı fark ediyorum Firdevs, sandalyeye senin gibi bağdaş kurarak oturmaya çalışırken. Özlüyorum demenin manası ne artık bunu düşünüyorum öte yandan. Oysa özlemek ne kıymetli ne doğaüstü bir güç, erkek başıma çocuk doğurabilirmişim gibi güçlü hissettiriyor bana kendimi. Kahvaltımı da özlemeye devam ederek yapacağım, seni özlememin manasını bulana kadar çay içecek, bulduğum gibi tavşan kanı bardağı şerefime kaldıracağım. Süs lahanasının gübreye artık ihtiyacı yok hem. Benim ise çayın getirdiği kalabalığa ve hala sana çok ihtiyacım var.

Süs lahanası çiçeğinle dalga geçiyorum diye kızardın bana. Bir türlü yerini beğenmedi diye ne gezdirip dururdun onu önceleri evin içinde, umudu kesip ikimizi de bıraktığın o yerdeyiz şimdi. Bahçe kapısına bakan kitap odasının köşesinde. ' Şu çalışma odasına da kitap odası demen Hikmet' deyip yılgın göz devirişin beliriyor da zihnimde, her seferinde aynı yerde takılı kalıyor bu Hikmet. Hikmet! Bir senin ağzından çıkınca adım, otuz yılın hikmetine varamadığımı anlıyorum. Kimsin oğlum sen diyorum kendime. Çocukluğum el sallıyor dişsiz sırıtışıyla bahçeden. Evin kapısı aniden sertçe kapanıyor ergenliğimin peşinden. Kirazın ardında duvarın dibinden tedirgin sigara dumanları yükseliyor. Öğretmen adayı janti Hikmet avludan girer girmez yakalıyor ergenlik ateşini köşeden. Sigara içen öğrenci düşmanı nöbetçi öğretmen unvanını daha mezun olmadan göğsünde taşıyor. En nihayetinde olduğu ve olacağı onca yaşam hallerinden en olmuş rollerine girmeyi öğrenmiş Hikmet, eşrafınca nam salıyor.

Şimdi burada olsan ve konuşsan benimle ' konuş benimle Hikmet, ne daldın gittin öyle' derdin. Ben o kapıdan çıkışını büyük bir öfkeyle bu camın ardından seyrederken hangi janti rolü kesiyordum bilmiyorum ama, Firdevs konuş benimle demeni şu an çok isterdim. 'Bir gün sesime hasret kalacaksın' demiştin hatırlar mısın, en sevdiğim şarkıyı en kötü şekilde söylüyorsun diye kendimce hayıflanıyordum kulaklarıma ve rahmetli şarkıcının azabına. Hatırlarsın muhakkak Firdevs, benimle ilgili kabul olan tek duan neticesinde. Hikmetinden sual olunmaz ama anlayamıyorum bu dua kabul işleri nasıl oluyor. Edene mi bakılıyor, edilene mi? Burda olsan da anlatsan, bu dua benim yüzümden mi yoksa senin yüzünden mi kabul oldu? Çünkü dön diye ettiğim onca duanın, eden yüzünden mi edilen yüzünden mi kabul görmediğini bilmem gerekiyor.


İnsanın Laciverdi İnsana

Şanslıysan o kâğıdı önüne koyacaksın. Azmettiysen, kalemi kâğıda katacak, Yaşıyorsan, cümleler kuracaksın. Duyuyorsan, ağızdan çıkan sözün u...