Karga uçuyordu, diğeri diğer herkesin yaptığını yapıyordu. Herkes, her ne yapıyorsa bıraktı. Diğeri diğerlerinden ayrıldı. Karga konuya kondu.
"Diğeri hariç kimde var o cesaret. Şimdi bakın gözlerime ve sanın size uğursuzluk getirdiğimi. Bilmez misiniz ne cadıyım ne onun yaveri "
Diğeri hariç herkes karganın sadece bağırdığını duydu ve herkes cadı avını başlatmak için hazırlıklara başladı.
"Ne dediğini duyabiliyorum. Ne cadısın ne yaveri biliyorum. Sen unutulması mümkün yaşanmışlıklarımın hafızası. Bana neyi hatırlatmaya geldin?"
"Diğeri, diğer herkesin sana ne yaptığını hatırlatmaya geldim."
"Ne demek diğer herkesin karga. Benden mi bahsediyorsun. Kendime ne yaptığımı mı soruyorsun? Kendime ne yapmış olabilirim hatırlatıyorum."
"Neden herkesin her yaptığını katlanabilir buluyorsun? Herkes kendinin katlanılmazlığının farkındayken ve bu durumla övünen korkunç cadılara dönüşmüşken. Neden diğeri, herkes gibi cadı avına çıkmıyorsun?"
"Sadece aynaya bakan yaşamı göremez. Baktığında gördüğünün yaşanmaya değer olduğunu bilmek yeterli karga. Herkes gibi gördüğümü yaşanır kılmak için herkesten farklı olarak buna katlanmak zorundayım."
"Herkesten ayrılığın geceleri hatırla. Diğerlerinden çokta farklı olmayan her gecende, camının önüne konduğumda ardında masanın başında olduğunu biliyordum. Senin tüm sığınmışlığınla gecelerce dindirmeye çalıştığın günü, yaşanması mümkün imkansızlıklara herkesten daha fazla bel bağladığını ne çabuk unuttun. Bulantının anlamını ölmüş yazarlara sorduğunu, altını çizerek üst üste okuduğun satırlarda öfkeni dindirdiğini, sayfalara geçti diye yazdığın kırgınlıklarını, katlanabilmek için mi unuttun?"
"Aslında herkes katlanmanın yollarını arıyor karga. Kimisi hatırlayarak, kimisi unutarak, kimisi yazarak, kimisi konuşarak yahut susarak. Sanma sadece eylemsizler iyiliğinden katlanıyor. Bence en büyük kavgalar hep katlanabilmeyi arıyor. En çok da öfkelerine ve kırgınlıklarına. Kendine katlanamayalar, katlanılmayı zor kılıyor o kadar. İşte bu zor durumlardan zaman kurtarıyor bizi. Zamanın kutsanmış unutkanlığı, ondan aldığımız payda bizi, tüm ısrarcılığımıza rağmen sonlanacak hikayelere bırakıyor, unutuyoruz."
Bir anda kocaman bir uğutluyla irkildi karga. Herkesin üstüne çullanmak için birbirini ezmeyi göze aldığını gördü. Kanatlarını açtı ve sesini duyurmak için bağırdı. Diğeri hariç herkes bunu karganın öfkesi sandı. Oysa sadece vedaydı.
"Bir gün öfkeleneceğimden ve bunu ömrümce unutamayacağımı bilmekten korkmaya başladım diğeri."
"Bu öfke ve kırgınlıklar çok büyük, buna hala nasıl katlanılır bilmiyorum karga."
Dünyevi meşguliyetler de platonik umutlar, ütopik bir aşk da sıfatsız ölümler, anlamım diyen gayretkâr bir emek meselesi.
2 Aralık 2019 Pazartesi
21 Temmuz 2019 Pazar
Bizi Delirmediğimize İkna Edin
En ikna edici cümlelerimi arıyorum. İkna çarmıhına gerilmediğim sözcüklerle size laf anlatamam. Şimdi akıllıca düşünüyorum da, delice düşünmek nasıl olurdu? Delicesine özlemeyi, istemeyi, sevmeyi öyle ya da böyle tattım. Delice düşünmek hep bir şekilde aklımın ucundan geçti. Öylece geçti diye yerim hala yanınız belki. Yerim yanınız da, yeriniz yanım mı peki?
Önceden, olacakların olacakları konusunda ikna olmak isterdim hayatta. Çok fal kapattım. Sonra olmayanların tesirinin geçişini izledim. Uyuya kalmışım. Önceden ve sonradan sonra, yani sonranın sonrası şimdi de önce ki gibi, ikna yolundayım. Doktorum kahve içmemi yasakladı, ruhumun cereyanda kalması telvelerin çarpıntısıymış. Yeni bir defter aç dedi. Yaz dedi yazmayı bilmiyorum dedim o zaman karala dedi. Nasılını soramadan kalbim kadar temiz reçete sayfalarını kendi karalamaya başladı. Önce okutmaya çalıştı. Okumayı da bilmiyordum. Okumayı öğretmemiştim kendime. Biraz sözcüklerle gargara yaptırdı bana, gargaracayı söktüm. Okuyunca yazdım, yazdıkça ikna oldum. Kendimi ikna edince konuşmayı öğrendim. Neden ikna olmam konusunda ki sakıncalarıma içimin havlayan materyalistliği cevap verdi. Siz onu duyamadınız.
Neden ikna olmamız gerektiği konusunda önce sizin içinizde havlayan öze ikna girişimlerinde bulunmalıyım. Tamam, sizi aile çay bahçelerinin hepimizi kocaman bir aile yaptığına ikna edebilirim. Çay demlenmek üzere. Hadi şimdi de siz beni evimin kapısını kapatıp, kendimi içeri kitlediğimde, sokak kedilerinin alınmadığına ikna edin de çay içelim.
27 Haziran 2019 Perşembe
Çileden Çıkıyorum İlhami. Sende Gelsene
Emek kişinin kendinden vermesi miydi? Vermeseydi. Daha da verseydi. Olurdu olmazdı. O. Gelirdi, gelmezdi. Gelmezdi. Beklenilen hiçbir şey gelmezdi. Gelseydi, beklendiği gibi olmazdı. Beklenti. Bilindik biri. Öyle çok şey bilinmemeli. Baştan başlıyorum. Toz bulutu iken zihnim, esen rüzgarın şiddetinde dans etmeyi öğrendim. Şarkı çalmıyordu.
Biliyor musun İlhami, üflediğim hindibalara karşı çok mahcubum ve sana karşı acımasız. Dünya acımasız. Hindibalar mahcup. Sen dünyam değilsin. Sen acımasız mısın? Yanılıyorum. Göz göze gelsek, doğmak için doğmaz güneş. Gecelerim hep uzundur, boyum geceleri uzamaz. 21 Aralıkta terk edilmişim gibi İlhami. Anlıyor musun? Tüm göreceliliğiyle çok zaman geçti aslında. Albert öldü. Ben bir çok kez doğdum. Ölümlerden ölüm beğenseydim, azraili ikna edebilir miydim bilmiyorum. İkna ettiğimde anlarsın umarım İlhami.
Bazen takılmam İlhami. Konuşurken, yazarken, düşünürken. İlhami çoğu zaman takılırım. Bir kekemelik alır düşüncelerimi. Sonra düşerim. Düşünce tam iki yüz tonluk düşüş olur bu. Semtimin kıyısı okyanusa açılsa, tüm düşmüşlüğümün mavisiyle balina olurum. Hem belki o zaman kalbim bu kadar ağırda gelmez. Neyse, hala ayaklarım varken amuda kalkmalıyım .
Bittiğinde, bitti demeye fırsatım olur mu bilmiyorum ama bitmiyor İlhami. Mümkünlerin yanımdan geçip giderken bıraktıkları olasılıkları hesaplamam bitmiyor. Sayarken parmaklarım yetmiyor. Obsesif bağlarla bağlanıyorum sanki yarına. Bugünüme ne yaptığımı bilmiyorum. Sanki poşet çiğniyorum, sakız diye iddia ediyorum. Kendime ısrarcıyım. Israrım gerçeği ısırıyor. Galiba güneş doğuyor. Sıvayamıyorum. Boynumu sıvazlıyorum ve dünyayı sırtladığım omuzlarımı. Çileden çıkmak mümkün gözüküyor, saymaya başlamak için ellerini uzat İlhami.
Biliyor musun İlhami, üflediğim hindibalara karşı çok mahcubum ve sana karşı acımasız. Dünya acımasız. Hindibalar mahcup. Sen dünyam değilsin. Sen acımasız mısın? Yanılıyorum. Göz göze gelsek, doğmak için doğmaz güneş. Gecelerim hep uzundur, boyum geceleri uzamaz. 21 Aralıkta terk edilmişim gibi İlhami. Anlıyor musun? Tüm göreceliliğiyle çok zaman geçti aslında. Albert öldü. Ben bir çok kez doğdum. Ölümlerden ölüm beğenseydim, azraili ikna edebilir miydim bilmiyorum. İkna ettiğimde anlarsın umarım İlhami.
Bazen takılmam İlhami. Konuşurken, yazarken, düşünürken. İlhami çoğu zaman takılırım. Bir kekemelik alır düşüncelerimi. Sonra düşerim. Düşünce tam iki yüz tonluk düşüş olur bu. Semtimin kıyısı okyanusa açılsa, tüm düşmüşlüğümün mavisiyle balina olurum. Hem belki o zaman kalbim bu kadar ağırda gelmez. Neyse, hala ayaklarım varken amuda kalkmalıyım .
Bittiğinde, bitti demeye fırsatım olur mu bilmiyorum ama bitmiyor İlhami. Mümkünlerin yanımdan geçip giderken bıraktıkları olasılıkları hesaplamam bitmiyor. Sayarken parmaklarım yetmiyor. Obsesif bağlarla bağlanıyorum sanki yarına. Bugünüme ne yaptığımı bilmiyorum. Sanki poşet çiğniyorum, sakız diye iddia ediyorum. Kendime ısrarcıyım. Israrım gerçeği ısırıyor. Galiba güneş doğuyor. Sıvayamıyorum. Boynumu sıvazlıyorum ve dünyayı sırtladığım omuzlarımı. Çileden çıkmak mümkün gözüküyor, saymaya başlamak için ellerini uzat İlhami.
15 Mayıs 2019 Çarşamba
Ötekine Köpek Çekmeden Önce Ne Kadar İyi Havlayabildiğime Baktım- Jurnal 2
Merhabalar
Herkes öyle suçlu aramaya meyilli ki her mecrada, kimse problemin sonucuna varmaya çalışmıyor. Suç diye nitelendirilen hatayı üzerlerinden atmak için bahaneleri ve sağlam adımları eşeliyor. Oysa bu problemi çözmeye yetmediği gibi bambaşka kaoslara meydan veriyor.
Koskoca yapılanmaların bahaneler ve suçlamalar üzerine kurulması ne acı. Bir başka acı veren noktası ise kılıfına uydurmak. Bazen o hale geliniyor ki olanı kılıfa uydurmak yerine, kılıfa göre oldurmaya çalışıyoruz. Bu bizi zekamızın ürünü bir takım kurumsallığa itiyor ve alkışlanan profesyonelliği getiriyor. Peki etik diye söylevler atmaya başlasam?
Altan aldığım onca şeyin gözlerinin içine bakıyorum. Çünkü hatalıyken kızaran yüzümle, sinirliyken kızaran yüzümün bilincindeyim. Belki de en çok bundan yoruluyorum. Nasıl biliyorsam yüzümün her kıvrımının ne anlama geldiğini, inanın sizinkini daha çok biliyorum. Çünkü rol yapmadan, rol yapmayı öğrenmeden önce, iyi oyuncunun ne olduğunu öğrendim. Sesinizdeki bıkmışlığı duya duya, iş bilmezliği göre göre ayırdına vardım hangi bedellerle geldiğinizi camdan şatolarınıza. Yani diyorum ki yüzüme yüzüme haykırdığınız kendinizce azarlamalarınızın altında vaktinde hangi hatalarınıza, yanılmalarınıza nasıl tepkiler verildiğini görüyorum. Komutlar vermenizin ardında sahiplerinizin adını okuyorum.- Pavlov!
Kılıfların ardına saklanmadığım için, üretemediğimi sandığınız bahaneler yüzünden hak sahibi oluyorsanız bağırmada, sesiniz kısılana kadar bağırabilirsiniz. İstediğiniz kadar yokuşa sürebilir, egonuza biat edecek cümleler sarf edebilirsiniz. Gözlerinizin içine bakmaya devam edeceğim hep. Her seferinde engin sabırla arınmış alttan alışımla, ne olmamam gerektiğini öğreneceğim sizden. Belki de böyle düşündüğüm için camdan şatom olmayacak hiç. Oysa kırılabilirliğinin bilincinden yoksun oluşunuzla, bu bilinci kırıcıya siz veriyor olacaksınız. İzlemede kalın.
Karşılaştıklarımın aksine öğrenmekten, bilmiyorum demekten korkmuyorum. Hatayı olası görmem zeval getirmiyor benim zümremde mükemmel olmaya. ilk defa bu kadar çok ben ve öteki diyorum. Bu beni rahatsız etsede isminizle seslenmediğimde dikkatinizi çekemediğimi fark ettim.
O öteki, bu öteki, şu öteki!
Ötekinin camdan şatosunun farkında mısın?
İyi çalışmalar
Herkes öyle suçlu aramaya meyilli ki her mecrada, kimse problemin sonucuna varmaya çalışmıyor. Suç diye nitelendirilen hatayı üzerlerinden atmak için bahaneleri ve sağlam adımları eşeliyor. Oysa bu problemi çözmeye yetmediği gibi bambaşka kaoslara meydan veriyor.
Koskoca yapılanmaların bahaneler ve suçlamalar üzerine kurulması ne acı. Bir başka acı veren noktası ise kılıfına uydurmak. Bazen o hale geliniyor ki olanı kılıfa uydurmak yerine, kılıfa göre oldurmaya çalışıyoruz. Bu bizi zekamızın ürünü bir takım kurumsallığa itiyor ve alkışlanan profesyonelliği getiriyor. Peki etik diye söylevler atmaya başlasam?
Altan aldığım onca şeyin gözlerinin içine bakıyorum. Çünkü hatalıyken kızaran yüzümle, sinirliyken kızaran yüzümün bilincindeyim. Belki de en çok bundan yoruluyorum. Nasıl biliyorsam yüzümün her kıvrımının ne anlama geldiğini, inanın sizinkini daha çok biliyorum. Çünkü rol yapmadan, rol yapmayı öğrenmeden önce, iyi oyuncunun ne olduğunu öğrendim. Sesinizdeki bıkmışlığı duya duya, iş bilmezliği göre göre ayırdına vardım hangi bedellerle geldiğinizi camdan şatolarınıza. Yani diyorum ki yüzüme yüzüme haykırdığınız kendinizce azarlamalarınızın altında vaktinde hangi hatalarınıza, yanılmalarınıza nasıl tepkiler verildiğini görüyorum. Komutlar vermenizin ardında sahiplerinizin adını okuyorum.- Pavlov!
Kılıfların ardına saklanmadığım için, üretemediğimi sandığınız bahaneler yüzünden hak sahibi oluyorsanız bağırmada, sesiniz kısılana kadar bağırabilirsiniz. İstediğiniz kadar yokuşa sürebilir, egonuza biat edecek cümleler sarf edebilirsiniz. Gözlerinizin içine bakmaya devam edeceğim hep. Her seferinde engin sabırla arınmış alttan alışımla, ne olmamam gerektiğini öğreneceğim sizden. Belki de böyle düşündüğüm için camdan şatom olmayacak hiç. Oysa kırılabilirliğinin bilincinden yoksun oluşunuzla, bu bilinci kırıcıya siz veriyor olacaksınız. İzlemede kalın.
Karşılaştıklarımın aksine öğrenmekten, bilmiyorum demekten korkmuyorum. Hatayı olası görmem zeval getirmiyor benim zümremde mükemmel olmaya. ilk defa bu kadar çok ben ve öteki diyorum. Bu beni rahatsız etsede isminizle seslenmediğimde dikkatinizi çekemediğimi fark ettim.
O öteki, bu öteki, şu öteki!
Ötekinin camdan şatosunun farkında mısın?
İyi çalışmalar
4 Nisan 2019 Perşembe
Belki Bu Bir Mektuptur
Doğaya karışma isteği ölümü çağırmak
Göğe yükseltmek mesela ruhunu
Haddini bildirip toprağı işaret etmek bedene
Göğsümden aşağısı desek yarım metre
-kazın toprağı-
Anlayışına hapsetmek kederi
Ve susmak bitmeyen kavgalara
Görmek her gün yeniden öldürülen Habil' i
Bilmemek Kabil' in kimliğini
-tekerrür hangi günahın tecellisi-
Farkındayım hapishanesi
Ağza geleni geldiği gibi çöpe atmalı
Ruhtan kazımalı bürünülen rolleri
Cümle kuramayacak kadar
-düşünülmemeli-
Dünya hali tahterevalli
Yükselmek için vazgeçen,
Yükseltmek için vazgeçen ile
Aynı kişi.
-buna değdi mi?
Göğe yükseltmek mesela ruhunu
Haddini bildirip toprağı işaret etmek bedene
Göğsümden aşağısı desek yarım metre
-kazın toprağı-
Anlayışına hapsetmek kederi
Ve susmak bitmeyen kavgalara
Görmek her gün yeniden öldürülen Habil' i
Bilmemek Kabil' in kimliğini
-tekerrür hangi günahın tecellisi-
Farkındayım hapishanesi
Ağza geleni geldiği gibi çöpe atmalı
Ruhtan kazımalı bürünülen rolleri
Cümle kuramayacak kadar
-düşünülmemeli-
Dünya hali tahterevalli
Yükselmek için vazgeçen,
Yükseltmek için vazgeçen ile
Aynı kişi.
-buna değdi mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İnsanın Laciverdi İnsana
Şanslıysan o kâğıdı önüne koyacaksın. Azmettiysen, kalemi kâğıda katacak, Yaşıyorsan, cümleler kuracaksın. Duyuyorsan, ağızdan çıkan sözün u...
-
Yine çok doğru şeyler konuşmaya başlayacağım İlhami. Ta ki sen sana göresi doğrunun diğer adımını atana kadar. Ben hep konuşursa, ötekine ih...
-
En ikna edici cümlelerimi arıyorum. İkna çarmıhına gerilmediğim sözcüklerle size laf anlatamam. Şimdi akıllıca düşünüyorum da, delice düşünm...
-
Günü saatlere bölmüştüm. Uyandım, çalıştım, öğündüm. Sonra, yıllara kızgınlığım, anlara ahım, mekanlara mesken tüm ruh hallerimin ötesinde s...